said nursî ne demek?

Sait Okur, bilinen adıyla Said Nursî (1878 - 23 Mart 19601), Kürt İslam âlimi,2 müfessir ve yazar. Dârü'l-Hikmeti'l-İslâmiye azalığı, Birinci Dünya Savaşı'nın Kafkasya Cephesi'nde milis alay kumandanlığı yapmıştır. İslam üzerine yazılmış ve 300 kadar ayeti tefsir eden Risale-i Nur isimli 50'den fazla dile çevrilen3 külliyatın yazarıdır.4

Van'da hayalini kurup zihinsel hazırlığını yaptığı fen ve din ilimlerinin beraber okutulacağı Medresetü'z-Zehra projesi için İstanbul'a geldi. Bu amaçla Sultan II. Abdülhamid ile görüşme girişimlerinde bulunduysa da istediği neticeyi alamadı. Ancak yerine gelen Sultan Reşad ile görüşme fırsatı buldu ve projesini detaylı şekilde anlattı. Kabul gören proje için Van Valiliğine bin altın ödenek gönderildi.5

Osmanlı dönemi medrese geleneklerinden olan ilmî münazaralara katılan Said Nursî, kullandığı unvan ve burada gösterdiği başarıları ile şöhret oldu.678 Çeşitli gazete ve dergilerde makaleler yazıp, Marifet ve İttihad-ı Ekrad isminde bir gazete çıkarma girişiminde bulundu.9 Bu dönemde Meşrutiyet taraftarı olan Said Nursî, bu yönetim biçimininin dine aykırı olmadığını vurgular. Düşüncelerini Münazarat isimli eserinde kitaplaştırır.

Said Nursi 31 Mart Vakası'nda isyanın bastırılması için gazete yazıları yazdı ve Harbiye Nezaretinde onlara hitap etti. 31 Mart Vakası sonrası kurulan Divan-ı Harbi Örfi mahkemesinde yargılanarak beraat etti.10

Van'a dönerek Evkaf Nezaretine bağlı Horhor Medresesi'nde talebe okutmaya başlar. I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla Alay Müftüsü olarak orduya dahil olan Nursî, sonrasında ise Enver Paşa tarafından gönüllü milis alayı kumandanı olarak görevlendirilir. Kafkas Cephesi'nde talebeleri ile birlikte mücadele eder.11121314 Savaş sırasında bir kısım talebesi ölür, kendisi de yaralanarak esir düşer ve Kostroma'ya esir kampına gönderilir.1516 Gösterdiği azim ve mücadeleler sebebiyle esaretinin bitminde kendisine Harp Madalyası verilir ve Dârü'l-Hikmeti'l-İslâmiye a'zası olarak atanır.1718

Hilal-i Ahdar Cemiyeti toplantılarına katılan Nursî, Yeşilay'ın kurucu üyesidir.1920

Biyografi

Said Nursî kendi hayatını "Eski Said" ve "Yeni Said" olarak ikiye ayırır.21 Eski Said olarak tabir ettiği doğumundan 1923 yılına kadar olan dönemde sosyal ve siyasi sorunların çözümünde doğrudan inisiyatif alan bir kişilik sergiler. 1923 yılında TBMM'nin daveti üzerine Ankara'ya gelen Nursî, Ankara'da aradığı atmosferi bulamaz. Van'a dönerek inzivaya çekilir ve daha sonraları bu dönüşünü Yeni Said'in başlangıcı olarak nitelendirir. Bu dönemde sosyal ve siyasi meselelerden uzaklaşır. En önemli vazifenin imanı kuvvetlendirmek olduğunu söyler. Şiddetle karşı çıktığı ama silah çekmediği Cumhuriyet idaresi tarafından bu dönem zarfında uzun yıllar sürgün, gözetim ve yer yer hapis hayatı yaşatılacak ve zorunlu ikamete tabi tutulacaktır. Büyük çoğunluğunun Isparta Barla'da yazıldığı Risale-i Nur külliyatının yazımı ve Nur Cemaati'nin oluşumu bu dönemde yaşanmıştır.

"Eski Said" (Cumhuriyet öncesi)

Çocukluğu ve öğrenim hayatı

Doğum tarihi: Nursi'nin doğum tarihi ile ilgiili farklı görüşler vardır. 1906 yılında yapılan nüfus tescil kayıtlarında, Rumi 1288-1299 (Miladi 1872)22 olarak geçse de doğum tarihinin Dârü'l-Hikmeti'l-İslâmiye'ye verdiği özgeçmişine göre hazırlanan Osmanlı nüfus kimlik belgesinde Rumi 1293, Hicri 1295 tarihleri yani Miladi 1878 yılı olduğu tahmin edilmektedir.23

Bitlis'in Hizan ilçesinin İspairit nahiyesinin Nurs köyünde,24 yedi çocuklu bir ailenin dördüncü çocuğu olarak dünyaya geldi.25 Babasının adı Abdullah Mirza, annesinin adı ise Nuriye'dir.26 Annesi Nurs köyü yakınlarında bulunan Bilkan köyündendir. Nuriye Hanım Nure veya Nura ismiyle de tanınmaktadır.2728 Sofi Mirza olarak tanınan Mirza Efendi ailesinin geçimini çiftçilikle sağlamıştır.29

İsim ve unvanları: 15 yaşında iken İslam alimlerinin bulunduğu ilim meclisinde yapılan imtihan ve münazara sonunda Molla Fethullah tarafından Bediüzzaman unvanı verilmiş; diğer alimler tarafından da kabul görmüş ve bu isimle anılmaya başlanmıştır.303132 "Bediüzzaman"33 unvanının yanı sıra Said Okur,34 "Molla Said"35 ve "Said-i Kürdî"36 gibi isimler ile de tanınmaktadır. Said Nursî, İstanbul'a gelişinden sonra Kürdistan'dan gelmiş olması ve Kürt olması37 dolayısıyla Said-i Kürdî ismiyle meşhur olmuş ve ilk dönem eserlerinin birçoğunda bu adı kullanmıştır. Cumhuriyet'in kurulmasından sonra kabul edilen Türk milliyetçiliği politikasından dolayı, hem bu durumun aleyhine kullanılmasını, hem de yanlış anlaşılmaları engellemek için, kendisi bunu Said-i Nursi şeklinde değiştirmiştir.38

Öğrenim hayatı: 1887'de Tağ köyündeki Molla Mehmed Emin Efendi'nin medresesinde öğrenim hayatına başladı.39 1888'de medrese eğitimi bırakarak köyüne döndü. Köyüne döndükten sonra, medrese öğrencisi olan ağabeyi Molla Abdullah'ın derslerini takip etti. Beş yıl süren tahsil hayatı boyunca Molla Mehmed Emin Efendi Medresesi, Mir Said Veli Medresesi, Molla Fethullah Efendi Medreselerinde eğitim aldı. Risalelerinde, bu süre zarfında Kur'an'ı hatmettiğini, Sarf ve Nahiv kitaplarını İzhar{{'}}a kadar okuduğunu, Doğu Beyazıt'ta bulunan Şeyh Mehmet Celali'nin medresesinde üç ay süren bir eğitim gördüğünü, bu eğitimi sırasında her gün günde üç saat meşgul olarak yüze yakın kitabı okuyup ezberine aldığını, medreselerde eğitimi yapılan kitaplar dışında pek çok başka kitabı da okuduğunu yazmıştır.40 Daha sonra icazetini aldığı ve sonra Doğu Beyazıt'tan ayrıldığı bildirilmektedir.41 Bu sırada arkadaşları ve bazı hocalarıyla olan tartışmaları ve kavgaları sebebiyle medrese eğitiminde aksamalar olmuştur.42 Said Nursi köyünde gördüğü bir rüyadan etkilenerek eğitimine devam etmek üzere Mir Hasan Veli Medresesine gittiğinden bahseder.43

İcazetnameleri: Said Nursi ilkini Muhammed Celali,44 ikincisini ise Şeyh Fethullah Es-Siirdi'den aldığı iki adet icazetnameye sahiptir.45

Gençlik çağı

Risalelerde ilmi alt yapısı ve farklı kişiliğiyle, Bitlis Valisi Ömer Paşanın dikkatini çektiği ve Vilayet konağında kalarak çalışmalarına devam etmesi için ona bir oda tahsis edildiği,46 burada iki yıl kalan Nursînin daha sonra Van Valisi Hasan Paşa tarafından davet edilerek Hasan paşa ve İşkodralı Tahir Paşa zamanlarında vali konağının kendisine ayrılan bölümünde yaklaşık olarak 10 yıl ikamet ettiği,47 Horhor Medresesi'nde de talebelerine ders verdiği anlatılmaktadır.484950

Said Nursî, Van, Bitlis ve Diyarbakır illerinde fen bilimleriyle İslami ilimlerin birlikte okutulacağı, Kürdistan’da cehaleti ve bilgisizliği ortadan kaldıracak nitelikte, Medresetü'z-Zehra ismini verdiği birkaç üniversitenin yapımı düşüncesini hükûmete iletmek için 1907 yılında İstanbul'a gelir.515253 El-Ezher Üniversitesi'ne kardeş olarak tarif ettiği bu üniversitede Arapça, Kürtçe ve Türkçe olmak üzere üç dilde eğitim yapacağını belirtmektedir.54 İstanbul’da Ferik (tümgeneral) rütbesindeki Ahmed Paşa’nın evine yerleşmiş,55 idealindeki üniversite ile ilgili bir dilekçeyi padişahın özel kalem dairesi olan Mabeyn-i Hümayun’a sunmuş ancak cevap alamamıştır. Gelişinden iki ay sonra Fatih'te bulunan Şekerci Hanı'na yerleşti.56 Otel olarak hizmet veren Şekerci hanında “Burada her suale cevap verilir, fakat sual sorulmaz” şeklinde bir yazı asmış,57 değişik münazaralara katılmıştır.58

Saray bahçesinde yöresel kıyafetleri, başında sarığı ve hançeri ile dolaşırken tavırları şüpheli bulunarak tutuklandı ve Üsküdar Toptaşı <ins>Akıl</ins> <ins>Hastanesi'ne</ins> gönderildi.59 Ancak doktorlar tarafından akıl hastası olmadığına dair bir rapor hazırlandı;6061 hastaneden çıkartılarak tekrar zaptiye nezaretine gönderildi. Nezarette iken Sultan II. Abdülhamid, Said Nursiye maaş bağlanması ve memleketine geri dönmesi için harcırah verilmesi emrini verdi. Padişahın maaş bağlanması emrini getiren zaptiye nazırı Şefik paşa, Nursiye padişahın kendisine selamı olduğunu ve medrese teklifinin Divan-ı Hümayun'da görüşüldüğünü söyledi. Nursi amacının maaş kapmak olmadığını söyleyerek maaş ve harcırahı reddetti.62

1908'de İkinci Meşrutiyet'in ilanından hemen önce İstanbul'a geldi. İstanbul'da Derviş Vahdeti'nin Volkan gazetesinde yazdı. İslamcı bir siyasal parti olan İttihad-ı Muhammedi Fırkası'nın (Fırka-i Muhammediye) kurucuları arasında yer aldı.63 Volkan gazetesi bu fırkanın yayın organıydı. 13 Nisan 1909 (Rumi 31 Mart 1323) tarihinde 31 Mart Vakası patlak verdi. Selanik'ten gelen Hareket Ordusu aradan 11 gün geçtikten sonra isyanı bastırabildi. Bazıları İttihad-ı Muhammedi Fırkası'nın ileri gelenleri olmak üzere isyanı çıkaranlar ve Derviş Vahdeti ile birlikte Divan-ı Harp Mahkemesinde yargılandı, Derviş Vahdeti ve 16 kişi idam edildi, Said Nursî davadan beraat etti. Serbest kaldıktan sonra Serbesti gazetesinde "ordunun ruhu ve ülküsünün okullu subaylar olduğunu, bunlara isyan etmenin cinayet olduğunu" yazmıştır.64 Talebelerinin yazdığı Tarihçe-i hayata göre Meşrutiyetin ilanı sırasında Said Nursi 11 Temmuz'da Sultan Ahmet meydanında yaptığı "Hürriyete Hitap" adını verdiği konuşmasıyla ve bunun Selanik'te tekrarı ile halkı teskin etmek için çalışmıştır.65

Abdülhamid sonrasında, eğitimle ilgili düşüncelerini Sultan V. Mehmet'e sunmak üzere İstanbul’a geldi. Van'da kurmayı planladığı Medresetü'z Zehra padişah tarafından kabul gördü ve 19 bin altın ödenek ayrıldı.66

31 Mart Vakasından sonra İttihat ve Terakkinin zulümlü olduğuna inandığı faaliyetlerinden küserek İstanbul'dan ayrıldı.67 O zamanlar Şark olarak tabir edilen Doğu'ya; Batum üzerinden Van'a gitti. Sonrasında ise Şam'a gitti. 1911'de Şam, Emevîye Camii'nde okuduğu hutbe daha sonra Hutbe-i Şamiye adıyla kitaplaştırıldı. Münâzarat ve Muhakemât gibi eserlerini telif etti.

I. Dünya Savaşı

Said Nursi I. Dünya Savaşı'nın ilanının hemen ardından gönüllü vaiz olarak orduya yazıldı. Kendisinin 2. meşrutiyetin ilanı sırasında Osmanlının istihbarat kurumu olan Teşkilat-ı Mahsusa'da görev aldığı, İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne üye olduğu,68 Teşkilat-ı Mahsusa tarafından 1915 yılında Rus Cephesine ve Libya'ya gönderildiği tarihçi Cemal Kutay tarafından yazılmış ancak görevlendirme bilgisinin doğru olmadığı yönünde itirazlar olmuştur.69

Van'da görevlendirildikten sonra Pasinler cephesine gönderildi. Nursi, Enver Paşa'nın isteği üzerine talebeleri ve gönüllülerden oluşan 4-5 bin kişilik milis teşkilatı kurdu.70 Milis Miralay rütbesiyle gönüllü alay komutanı olarak kurduğu teşkilatı ile birlikte Van, Muş ve Bitlis'te Rus birlikleri ve Ermeni çetelerine karşı savaştı.71 Savaş sırasında sigara tablasından, hançer kabzasından ve omzundan olmak üzere üç yerinden vurularak yaralanmıştır.72

Esaret hayatı: Said Nursi gönüllü olarak katıldığı I. Dünya Savaşı'nda Bitlis'te su kemerinin üzerinden atlamış, sağ ayağı kırılmış ve esir düşmüştür.

Nursi burada Ruslara esir olarak Van, Culfa ve sonrasında Tiflise götürüldü.73 Yaklaşık 6 ay Tiflis'te kaldı ve burada tedavi gördü. Tiflis'in Varasofski Sokağında kırk dört numaralı kampta tutulduğu bilinmektedir. Kosturma'nın Kologrif beldesindeki esir kampına, oradan da en büyük esir kampı olan Kosturma'ya sevk edildi.<ref name=":22">

  • </ref>

    74

Dârü'l-Hikmeti'l-İslâmiye

Esaretten dönüş sonrası İstanbul'a geldi.75 Ordu-yu Hümâyun'un tavsiyesi üzerine 4 Ağustos 1918 yılında Dârü'l-Hikmeti'l-İslâmiye azası olarak atandı.767778 Said Nursi bir müddet dinlenmek için izin aldıktan sonra görevine başlayıp Kasım 1922'ye kadar 4 yıl 4 ay boyunca bu görevde çalıştı. Bab-ı Meşihat tarafından da ilmi rütbesi Mahrec Payesi verilerek onaylandı.79

Nursî I. Dünya Savaşı sonrası mütareke günlerinde, Çamlıca’daki evinde yeğeni Abdurrahman ile birlikte kalmıştır. Bu dönemde Kürt Teali Cemiyeti üyeleri8081 nin Said Nursî'yi cemiyetlerine davet ettikleri, ancak Nursînin bu teklifi reddettiği ifade edilmektedir.8283 15 Şubat 1919 tarihinde sonradan Teâli-i İslâm Cemiyeti adını alan Cemiyet-i Müderrisîn'in kurucu azaları arasında yer aldı.8485

Said Nursi 1919'da Mesnevî-i Nuriye adlı eserini yazmaya başlamış, “Sünûhât”, “Hakikat Çekirdekleri” (1920), “Nokta” (1921), “Rumûz” (1922) gibi bazı kitapçıkları kaleme almıştır.86

Millî Mücadele

Millî Mücadele döneminde Kuvâ-yi Milliye aleyhindeki fetvayı çürüten bir yazı yazar. İstanbul'un İngilizler tarafından işgaline karşı 16 Şubat 1920'de Hutuvat-ı Sitte adlı eserini telif etmiş, eseri Türkçe ve Arapça olarak ücretsiz ve gizlice dağıtılmasını sağlamıştır.

Hutuvat-ı Sitte'yi basan ve dağıtılmasında Said Nursi'ye yardım eden kişilerden biri de Eşref Edip Fergan'dır.

İstanbul kamuoyunu etkisi altına alan ve İngilizlere karşı çok sert bir dille yazılmış olan Hutuvat-ı Sitte Risalesi sonrası İngiliz Başkumandanı tarafından Said Nursî hakkında idam kararı alınmıştır.

Hutuvat'ı sitte ve Kuvâ-yi Milliye'ye olan desteği Ankara Hükûmeti'nin dikkatini çekmiş, Eski Van Valisi Tahsin Bey ve Mustafa Kemal Paşa'nın davetleri sonucu, 9 Kasım 1922'de Ankara'ya gitmiş87 hoş-amedi merasimi ile karşılanmıştır.8889

Said Nursî, Medreset-üz Zehra ideali için, II. Meşrutiyet döneminde Van’da temelini attığı fakat savaş yüzünden inşaatı başlatılamayan üniversitenin kurulması için Mebuslara bir kanun teklifi hazırlattırdı. Teklif mecliste iki yüz milletvekilinden 163’ünün imzasıyla kanunlaştı. Buna rağmen Said Nursi Ankaradaki siyasi ve dini atmosferden hoşnut olmadı. 7 Nisan 1923'te talebe yetiştirmek ve münzevi bir yaşam sürmek üzere Van’a gitti, Erek Dağı’nda iki senesini geçirdi.9091

"Yeni Said" / Cumhuriyet sonrası

Said Nursî, Van'a dönüşünü ve Erek Dağı'nda inzivaya çekilmesini dönüm noktası olarak kabul eder. Bu sırada Şeyh Said başlatmak istediği ayaklanma için Said Nursî'den destek ister fakat Nursî ayaklanmaya destek vermeyeceğini bir mektupla haber verir.929394

Said Nursî doğuda meydana gelen sosyal olaylar üzerinde olması muhtemel siyasi etkisinden korkularak 1926'da sürüldüğü Burdur'da Nur'un İlk Kapısı{{'}}nı, Burdur ve Isparta'daki dokuz aylık mecburi ikametinden sonra 1 Mart 1927'de ulaştığı95 Barla'daki sürgün hayatında ise Sözler, Mektûbat ve Lem'alar{{'}}ın büyük bölümünü yazmıştır.

Buradaki faaliyetleri şüpheli bulunarak 1934'te Isparta'ya sürüldü. 1935 yılında “gizli cemiyet kurmak, rejimin temel düzenini yıkmak” iddiasıyla Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesinde aleyhinde dâvâ açıldı ve Tesettür Risalesi'nden dolayı kendisi on bir ay, on altı öğrencisi de altı ay hapse mahkûm edildi.96 1936'da hapis cezasının bitiminden sonra 7 yıllığına Kastamonu'ya sürüldü.

1943 yılında 126 talebesiyle birlikte "rejimin temel düzenini yıkmak" iddiasıyla tutuklanarak Denizli hapishanesine sevk edildi. 9 ay tutuklu kaldı. Beraat etti. Daha sonra Emirdağ'a götürülerek burada zorunlu ikâmete mahkûm edildi. 1947 yılında aynı suçlamalarla tekrar tutuklanarak 54 talebesiyle birlikte Afyon hapishanesine sevk edildi. Yaklaşık 20 ay hapiste kaldı. Buradan tekrar Emirdağ'a götürüldü.

"Üçüncü Said: 1952'de Gençlik Rehberi isimli eseri hakkında açılan dava münasebetiyle İstanbul'a geldi ve bu davadan beraat etti. 1953'te Emirdağ'a döndü. İkinci defa İstanbul'a geldi ve üç buçuk ay burada kaldı. Bundan sonraki hayatı genellikle Emirdağ ve Isparta'da geçti.

Bu dönemde, yazımı tamamlanmış olan Risale-i Nur'un farklı kesimlerden insanlara ulaştırılmasıyla ilgilenmiştir. Bu amaçla birçok şehir ve köylerde el ile yazılan risalelerin okunması, okutulması, bazı merkezlerde risalelerin daktilo ile çoğaltılması; Ankara, İstanbul ve doğu illerini de kapsayacak şekilde risalelerin bütün toplumsal tabakalara ulaştırılması işleri ile ilgilenmiştir. Yine bu dönemde mahkemelerden iade edilen Nur Risaleleri ve bazı illerde bir kısım Nur Talebelerine dava açılması sebepleriyle resmi makamlarla görüşmeleri olmuştur. 1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti hükûmetinin Risale-i Nur hareketine olumsuz bakmaması ve yayımlanmasına engel olmaması sebebiyle, risaleler bu dönemde matbaalarda basılmış Anadolu'nun yanında Mısır, Pakistan, ABD, İtalya gibi çeşitli ülkelere de gönderilmiştir.97

Hayata bakışı ve mücadele yöntemi

Said Nursi’nin içinde bulunduğu siyasi ortam, onun mücadele yöntemini de etkilemiştir. Eski Said döneminde faaliyetlerini yukarıdan aşağıya, yani devlet imkanlarından da istifade ederek yapmaya çalışmıştır. Osmanlı döneminde toplumu değiştirmek için siyasi çalışmalar yürütmüştü. Cumhuriyet döneminde ise toplumu değiştirmenin ancak bireyleri değiştirerek mümkün olacağını düşünmüş ve aşağıdan yukarıya doğru bir yöntemi benimsemiştir. Eski Said’in eserleri olan Asar-ı Bediiyye daha çok toplumsal ve siyasal hayatı ilgilendiren konulara temas ederken, Yeni Said’in temel eserleri olan ve Risale-i Nur külliyatının temelini oluşturan Sözler, Mektubat, Lem’alar ve Şualar adlı eserleri daha çok inanç konusuna odaklanır.98 Eski Said dönemi içerisinde, ilim meclislerinde münazaralara giren, sosyal ve siyasi olayları takip eden ve müdahil olmaktan geri durmayan Said Nursî, yeni döneme geçmesiyle birlikte daha çok inziva içerisinde99 eserlerini yazdırmış, hatta siyaseti şeytan işi olarak tanımlamıştır.

Said Nursi’nin anlayışında zamanımız Muhammed'in Dünyanın yaratılışından kıyamete kadar 7000 yıllık bir ömrünün olduğunu, bunun 1000 - 1500 yılının Muhammed sonrasında yaşanacak miktarı oluşturduğunu ifade eden100101102103 sözlerine ek olarak, Said Nursi’nin "Ümmetimden bir taife Allah’ın emri gelinceye kadar (yani kıyâmetin kopmasına kadar) hak üzerinde galip olacaktır."104 hadisinden ebced yoluyla elde ettiği çıkarımlara105 göre ahir zaman idi ve insanlık bu dönemin en büyük fitnesi ve insanlığa en büyük tehdit olan imansızlık tehlikesi ile karşı karşıya bulunmaktaydı. Bu sebeple ona göre bu dönemde en büyük hizmet iman kurtarma hizmeti106 ve bu görevi hakkıyla yapan Risale-i Nur ahir zamanın büyük mehdiliğini temsil etmekteydi.107 Ancak risale-i nur "iman ve Kur'an hizmeti" adını verdiği bu görevin ilk ve en önemli basamaklarını yerine getirmekte, kendisinden sonra gelecek bir başka kişiye zemin ve program hazırlamaktadır.108 Geriye kalan ve "mehdinin altın çağı" olduğuna inanılan dönem ileride gelecek, 30-40 yıl devam edecek olan bu dönemden sonra dinsizlik tekrar hakim olacak ve kıyamet 1530-1540 h. yıllarında dinsizlerin başına kopacaktır.109

Mehdi, Mesih, deccal, süfyan gibi karakterler erken İslam tarihinde, iktidar olma savaşı veren Kufe merkezli Alioğulları (Ehl-i beyt), Horasan coğrafyasından siyah sancaklı Abbasiler ve Ebu Süfyan soyundan gelen Şam merkezli Ümeyye oğulları (Emeviler) gibi guruplar arasında, çıkış yerleri olarak o günün güç merkezlerini işaret eden, toplumda kendilerine yer edinme adına, iyi karakterlerin kendi içlerinde, kötü karakterlerin ise rakiplerinde aranması yönünde, haklarında çok sayıda hadis uydurulan,110111112 dönemin dinsel-politik figürleri olarak ortaya çıktılar.113 Daha sonraki dönemlerde ise birtakım dini guruplar, bu figürlerin gerçek anlamda var olduğuna inandılar ve onları inanç esaslarına dahil ettiler. Bu veya benzer deyim ve tiplemeler İslam dünyasında günümüze kadar devam etmiş, dini guruplar kendi liderlerini mehdi, mesih gibi kurtarıcı, rakiplerini ise deccal, süfyan gibi aşağılayıcı sıfatlarla anmaya devam etmişlerdir.114115 O kadar ki, Abbasoğulları veya Alioğullarının Mehdi figürüne rakip olarak, Emeviler, iyi bir karakter olan kurtarıcı Süfyan figürünü ortaya sürdüler. Ancak Abbasi veya Ehli Beyt taraftarları kısa sürede yeni hadislerle bu figürü kötü bir karaktere çevirmeyi ve Emevileri alt etmeyi başardılar.116 Said Nursi bahsi geçen figürlerle ilgili rivayetleri kendi zamanındaki kişiler üzerinden yeniden yorumlamıştır.

Said Nursi kendisinin skolastik bir medrese hocası gibi değerlendirilmemesini,117 Risale-i Nur'un arş-ı âzamdan indirilerek kendisine yazdırılan ve mehdiliği temsil118 eden Kur'an hakikatleri olduğunu, kendisinin sadece bir aracı ve elçi (nur elçisi)119120 olduğunu ifade eder.121 Öyle ki Kur'an'ın122 yanında celcelutiye,123 mektubat124 (İmam Rabbani) gibi asırlar önce yazılmış eserler ima ve işaretler yoluyla muhtelif yerlerde Risale-i Nur'a işaret eder, mücadelesini destekler, Risale-i Nur'un mahrem ve izni ilahi tarafından uygun görülmeyen kısımları yazdırılmaz ya da ilgili bölüm atlanılarak izin verilen kısımlar yazdırılmaya devam eder.125 Kendisinin mücadele alanı ise başta insanın sonsuz azap çekmesini gerektiren imansızlığın yanında imansızlığın en büyük kaynağı olarak gördüğü ve ahir zamanın büyük deccali olarak adlandırdığı bolşeviklik,126127 ve İslam deccali veya süfyan olarak nitelendirdiği Mustafa Kemal'den ve Cumhuriyet Devrimleri'nden128 başkası değildir. Cumhuriyete taraf olmakla birlikte, şeriatı yürürlükten kaldıran laikliğe şiddetle karşıdır ve şapka giyilmesini de küfür işareti olarak görür. Çünkü ona göre şeriat adalet-i mahza ve fazilettir.129

İnanç ve öğreti

  • Zaman ve görev algısı: Said Nursî'de temel düşünce örgüsü zamanın ahir zaman ve görevin iman kurtarma görevi olduğu üzerine kuruludu.

  • Risale-i Nur'un İslami konulara yaklaşımı seçici130 veya eleştirel değil destekleyici ve zorlayıcıdır. Öyle ki tarafsızlık bile ona göre inançsızlıkla eşdeğer şeytani bir aldanmadan ibarettir.131 Said Nursinin Mucizat-ı Ahmediye gibi risalelerde kullandığı rivayetlerin bir kısmı kıssacılık geleneğinin yansımalarından oluşmaktadır.132 Bu geleneğin özelliği ürettikleri rivayetlere senetler ekleme gibi her kılığa girerek, halkı rahatsız eden yalın gerçekleri değil, anlatımları sonrasında topladıkları bahşişleri artıran, onların duygularını okşayan, kabartan, bazen de ağlatan, ayrıntılı dramatik hikâyeleri coşkulu bir dille vermesidir. Kıssacılar en çok peygamberlik delilleri (Delail En Nübüvve) gibi alanlarda üretim yapmışlardır.133 Örneğin Huneyn Muharebesinde Muhammedin attığı bir avuç çakıl taşı kafirlerin tümünün gözlerine ayrı ayrı girer.134 Fantastik seyahat yazarı135136 Evliya Çelebi, Seyahatnâme{{'}}de, İslâm'da İsa'nın havârilerinden kabul edilen Şem'un-u Safa'nın Nakura yakınlarındaki türbesinde bulduğu incil nüshasını incelediğini, Muhammed'i müjdeleyen ayetin o nüshada mevcut olduğunu iddia etmektedir.137138 Çelebi'nin, bizzat Şem'un-u Safa tarafından yazıldığını naklettiği bu el yazması incil, bulunamamıştır. Said Nursi Çelebiyi ciddiye alır.139 Bu bakış açısı birtakım şeyhlerin pişmiş tavuğu diriltebileceği hikâyesine kadar uzanır.140

  • Şeriat, Kadın ve tesettür: Ona göre mutlak adalet şeriatla mümkündür fakat bu yönetime ihtilal şeklinde asayişi bozarak gidilmemelidir.

"Şeriatın bir hakikatına, bin ruhum olsa feda etmeğe hazırım! Zira şeriat, sebeb-i saadet ve adâlet-i mahz ve fazilettir. Fakat ihtilâlcilerin isteyişi gibi değil."141

Said Nursi ile M. Kemal Atatürk arasında TBMM'de yaşanan namaz tartışmasında sarfettiği sözler; “Paşa! Paşa! İslâmiyette, imandan sonra en yüksek hakikat namazdır. Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduttur.” 142 Ancak kurulan cümle şeriat açısından olduğu kadar dilin kullanımı açısından da sorunludur. Çünkü Şeriatta namaz kılmayanlar için merdut diye bir fıkıh hükmü bulunmuyor ancak, namaz kılmayanlar bazı islam mezheplerinde mürted olarak değerlendirilir ve 4 büyük sünni mezhebe göre mürtedin cezası ölümdür.143144145

Said Nursi, kadınların fıtraten tesettüre ihtiyacı olduğunu146 en doğru tesettürün çarşaf ile yapılabileceğini147 kadınların baştan ayağa kadar yüz ve eller dâhil olmak üzere çarşafla örtünmelerinin Kur’ân’ın kesin bir emri olduğunu148 ve şeriata göre kadınlara mirastan erkeğin yarısı kadar pay verilmesinin tam bir adalet ve merhamet olduğunu söyler.149

Said Nursî'nin adalet anlayışı başka bir değerlendirmesinde de kendisini ortaya koyar; buna göre sınırlı bir dünya hayatında işlenen günahların -ki ona göre bunların en büyüğü imansızlıktır- karşılığı olarak sonu gelmeyen cehennem azabı Allah'ın merhamet ve adalet sıfatlarına uygundur.

  • Kur'an ve hadis yorumu: Said Nursi'ye göre Kur'an ayetlerinin avam ve havasa yönelik gizli anlam tabakaları, işaretleri ve bağlantıları bulunmaktadır. Bu bağlantıların açığa çıkartılması için ebced hesabı kullanılarak Arap alfabesindeki her harfe sayısal bir değer atanır ve yazılar sayısallaştırılır. Bu yaklaşımlarda ebced, Arap yazısı ve Kur'an tarihinin ortaya koyduğu kronolojik yazım düzeni gibi düzenleme ve yazım şekilleri atlanarak günümüz metinlerine uygulanır, ayetlerden yeni anlamlar ve çıkarımlar elde edilir. Batıni metotların uygulandığı bu yaklaşımlara150 göre örneğin Kur'an 33 ayetiyle Risale-i nura, Ebrehe ordusuna atılan "pişirilmiş taşlar" İkinci Dünya Savaşı'nda atılan bombalara işaret eder.151

Midraş türü hikâyeler: Ninova halkına peygamber olarak gönderilen Yunus, 33 yıl onları Tanrı'nın dinine davet etmiş, kendisine bu süre içerisinde sadece iki kişi inanmıştır.152153 Bu durum kendisinin canını sıkmış, Tanrı'nın izni olmadan Ninova'dan ayrılıp Akdeniz'e kadar giderek bir gemiye binmiş ve Yunus Akdeniz'de gemiden atılmıştır. Rivayetlerde balık Yunus'u sırasıyla Nil nehrine, Fars denizine, el-Betâik Denizi'ne ve Dicle'ye götürüp Nusaybin topraklarında düz ve geniş bir yere atar.154 Yunus tekrar kavmine döndürülür ve 100 bin kişi ona inanır. Said Nursi'nin bu ve benzer hikâyelere yaklaşımı onun temel kaynaklarda geçen akıl dışı ayrıntıları atlayarak rasyonalize etmesi şeklinde de kendini gösterebilmektedir: "Hazret-i Yunus Aleyhisselâm'ın kıssa-i meşhuresinin hülâsası: Denize atılmış, büyük bir balık onu yutmuş. Deniz fırtınalı ve gece dağdağalı ve karanlık ve her taraftan ümid kesik bir vaziyette münacatı, ona sür'aten vasıta-i necat olmuştur."155

  • Evrim ve bilim: Said Nursi'nin evren ile ilgili ifadeleri, kendisinin bilgilerinin güncelliğini sorgulatacak niteliktedir. Örneğin gökcisimlerinden bahsederken nücum'u sevabite156 deyimini kullanması ve canlıların Evrimi ile ilgili başkalarından aktararak kullandığı muğlak ifadeler157 yanında kendisinin sıklıkla yaratılış'a vurgu yapması dikkat çekicidir.
  • Kıyamet alametleri: “Dabbe”; anarşistlik ile fesada giden ve dinsizliğe, küfür ve küfrana düşen insanların akıllarını başlarına getirmek hikmetiyle arzdan bir hayvan çıkıp musallat olacak olan bir taife-i hayvaniyedir.158 Dabbenin yeşil maymun denilen hayvandan yayılan AIDS hastalığı olduğu yönünde bazı Nurcular arasında görüşler vardır.
  • Milliyetçilik: Said Nursi menfi olarak nitelediği milliyetçiliğe karşı çıkmış, "zehr-i katil" gözüyle bakmıştır. Avrupa'nın bu fikri Müslüman milletleri birbirinden ayırmak için Müslümanların içine attığını söylemiştir.159 Said Nursi'nin eski eserlerindeki Kürdistan veya Bilad-ı Ekrad ifadelerini ise "vilayat-ı şarkiyye" şeklinde değiştirdiği iddia edilmiştir.160 Ancak, Risale-i Nur külliyatını neşreden yayınevlerinden Tenvir ve Zehra Yayınları bu iddiaları kabul etmemekte ve nüshalar üzerinde tahrifat yapıldığını ifade etmektedirler.161162 Said Nursî'nin yeni dönem eserlerinde de "Kürdistan" ifadesini birçok kez kullandığı görülmektedir.163
  • Yönetim şekli: Cumhuriyet: Said Nursî değişik yerlerde komünizm ve Bolşevizm'in insanlık üzerindeki yıkımları üzerinde durur ve onları ahir zamanın büyük deccali olarak niteler.164165 Said Nursi Cumhuriyet taraftarı olduğunu söyler ve kendisini dindar Cumhuriyetçi olarak addeder.166 Eskişehir mahkemesinde “Cumhuriyet hakkında fikrin nedir?” sorusuna şöyle cevap verir:

...sizler daha dünyaya gelmeden evvel benim dindar bir Cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki Tarihçe-i Hayatım ispat eder...O zaman şimdiki gibi, hâli bir türbe kubbesinde inzivada idim. Bana çorba geliyordu. Ben de tanelerini karıncalara verirdim, ekmeğimi onun suyuyla yerdim. İşitenler benden soruyordular. Ben de derdim: Bu karınca ve arı milletleri cumhuriyetçidirler. O cumhuriyetperverliklerine hürmeten, tanelerini karıncalara verirdim.167168

Fakat Said Nursî Cumhuriyet öncesi ve sonrası siyasi otoritelerle problemlidir. Cumhuriyete karşı olmamakla birlikte devrimler, özellikle de tekke ve zaviyelerin kapatılması, kılık kıyafet devrimi ve şeriat kanunlarının ilgası anlamına gelen laikliğe karşı çıkmıştır.169 Ahir zaman fitnesi olarak gördüğü bu durum karşısında imanı kuvvetlendirmeye dönük eserler yazmaya ve bu konuda çalışmaya yönelir.

Ölümü, mezar yeri ve mirası

23 Mart 1960'ta Şanlıurfa'da öldü. Urfa Halil-ur Rahman Dergahı'na defnedildi.170 27 Mayıs Darbesi sonrasında 12 Temmuz 1960'ta cuntanın emriyle mezarı yıktırıldı.171 Naaşın taşındığı uçakta yer alan Erol Türegün tarafından ortaya atılan iddiaya göre naaşı Isparta'ya götürülerek şehir mezarlığına gizlice defnedilmiştir. Buna göre Said Nursî'nin naaşı Isparta-Afyon arasında bir yere gömülmüştür.172 Vasiyeti üzerine 1969'da bir-iki talebesi tarafından açılarak, naaşı kendileri dışında kimsenin bilmediği bir yere gömülmüştür.173 Şu an mezarının yeri bilinmemektedir.

Mal varlığı

Said Nursî'nin vefatından sonra tereke hakimliği tarafından tespit edilen resmi mal varlığı listesi:174

Eşyanın cinsiAdediKıymeti-Kuruş
Cizlavet marka çift lastik (ayakkabı)1500
Sefer tası içi4
Çinko tencere küçük1
Ayaklı bardak
Küçük çaydanlık1
Ayaksız bardak2150
Eski çarşaf1
Eski Frenk gömleği1
Eski iç gömlek1
Sarık üzerine sarılacak bez
Mendil3
Pamuklu hırka
Eski gömlek1
Havlu1200
Eski çarşaf, mendil ve eski bohça1750
Kırık gözlük1
Dua kitabı1
Eski yazı takvim
Kalem2

Vasiyeti ve varisleri

  • Said Nursi vefatından sonra bıraktığı kitapların Hizmet-i nuriye ve imaniye tabir edilen faaliyetlerde kullanma yetkisini varis tayin ettiği talebelerine bırakmıştır.

    "Aziz, sıddık kardeşlerim ve varislerim, Ecel gizli olmasından, vasiyetname yazmak sünnettir.Benim metrukatım ve Risale-i nurdan olan benim hususi kitaplarım ve güzel ciltlenmiş mecmualarım ve sair şeylerimin bütününü, Gül ve Nur fabrikaların hey'etine, başta Husrev ve Tahiri olarak o heyetten on iki kahraman kardeşlerime (Kardeşim Abdülmecid, Zübeyir, Mustafa Sungur, Ceylan, Mehmed Kaya, Hüsnü, Bayram, Rüştü, Abdullah, Ahmed Aytimur, Atıf, Tillolu Said, Mustafa, Mustafa, Seyyid Salih) vasiyet ediyorum. Onlara bırakıyorum ki; emri hak olan ecelim geldiği zaman,benim arkamda o metrukatım, benim bedelime o sadık ve mübarek ellerde hizmeti nuriye ve imaniyede çalışsın ve istimal etsin."175

Vasiyetname de adı geçen varis talebelerin tam isimleri

Ahmed Husrev Altınbaşak, Tahiri Mutlu, Abdulmecid Nursî, Zübeyir Gündüzalp, Mustafa Sungur, Ceylan Çalışkan, Mehmet Kayalar, Hüsnü Bayramoğlu, Bayram Yüksel, Süleyman Rüştü Çakın, Abdullah Yeğin, Ahmed Aytimur, Hasan Atıf Egemen, Tillolu Said Özdemir, Mustafa Acet, Mustafa Cahid Türkmenoğlu, Salih Özcan.176

Bazı yayınevlerinin Risale-i Nur külliyatını sadeleştirmesi ve farklı tarzlarda neşretmesi nedeniyle Said Nursî'nin varis tayin ettiği talebeleri Risale-i Nur'un bu tarzda basımının yanlış olduğunu bildirmişler, bu kapsamda Risale-i Nurların orijinalliğinin korunması için Kültür Bakanlığı Telif Hakları Genel Müdürlüğü tarafından çalışma başlatılmış ve devlet koruması altına alınmıştır.177 Fakat daha sonra bazı Risale-i Nur talebeleri178 ve CHP'nin iptal istemiyle AYM'ye başvurmasıyla devlet koruması Danıştay tarafından kaldırılmıştır.179

  • Kabrinin yerini bir iki talebesinden başka kimsenin bilmesini istememiştir.180181 23 Mart 1960'ta Şanlıurfa'da vefat ettiğinde, Urfa Halil-ur Rahman Dergahı'na defnedildi. 27 Mayıs Darbesi sonrasında, 12 Temmuz 1960'ta askerî cuntanın emriyle mezarı yıktırılmış, Nursî'nin naaşı bilinmeyen bir yere nakledilmiştir.182183
  • Risale-i Nurların devlet eliyle diyanet tarafından basılmasını arzu etmiştir. 2014 yılında Diyanet Yayınları, ilk olarak Risale-i Nur külliyatından İşaratü-l İ'caz184 ve ilerleyen dönemlerde de diğer bazı eserleri basmıştır.185

Eserleri

Kitapları

Uluslararası arenada düzenlenen Risale-i Nur ve Said Nursî konulu sempozyumlarda yayınlanan bildirilerde,186187 Said Nursî'nin risalelerindeki fikirlerin, felsefi ve alegorik anlamlar taşıyan Kur'an Tefsirleri olduğu ifadelerine yer verilmiştir.188

<div style="-moz-column-count:3; -webkit-column-count:3; column-count:3;">

Risale-i Nur Külliyatı

Eski Said Dönemi Eserleri

</div>

Şiirleri

  • Yıldızları konuşturan bir yıldızname
  • Eddai189
  • Mücahid bir hayvan mersiyesi190

Nur Cemaati

Nur Cemaati, Said Nursî'nin191 risalelerinde açıkladığı fikirlerine dayanan, 20. yüzyıl başlarında doğan İslâmî harekettir. Said Nursi takipçilerini ifade etmek için "Nur talebeleri" ve Nurcu tabirlerini kullanmıştır.192 Nur Cemaati Nur risalelerinde yazılan görüşler çerçevesinde, itikâdi ve fıkhi bakımdan Sünnî İslâm'a bağlıdırlar. Nurculuk, belirli dua ve zikirleri olmakla birlikte tasavvufi bir tarikat değildir. Said Nursî'den sonra Nur Talebeleri farklı eğilim ve liderlikler etrafında toplanan değişik gruplar oluşturmuşlardır.

Cemaatin ana faaliyeti "Hizmet-i imaniye ve Kur'aniye" adını verdikleri Risale-i Nur'ların okunması, yorumlanması ve çoğaltılıp yayılmasıdır. Cemaatte abi, kardeş gibi kavramlar kullanılır. Çoğunlukla emir-komuta gibi, kesin bağlılık gerektiren kurallar olmamakla birlikte meşveret kararlarına hürmet etmeyi gerektiren bir anlayışın hakim olduğu söylenebilir. Nur Risaleleri'ndeki konuların başkalarına anlatılması ve bunun için oluşturulan ev, yurt, yayın faaliyeti gibi kurumsal yapı ve faaliyetlere ise Hizmet denilmektedir.

Nur cemaati, yaşanılan zaman diliminin ahir zaman olduğu, bu zamanda komünist-materyalist felsefenin (maddiyyunluk) ilmi de arkasına alarak imana karşı büyük bir yıkım (deccaliyet) faaliyeti içerisinde olduğu, bu zamanda en önemli görevin "Hizmet-i imaniye ve Kur'aniye" adı verilen Risale-i Nur yoluyla iman kurtarma olduğuna ve bu hizmetin Mehdi'nin birinci ve en büyük görevi olduğuna inanır. Mehdinin diğer görevleri ise imanın hayata geçirilmesi, Hilâfet'in ihyası ve şeriattır.193194

Müze ve kültür evi

İstanbul Fatih'te bulunan Rüstem Paşa Medresesi düzenlenerek Bediüzzaman ve Risale-i Nur müzesi olarak ziyarete açıldı. Isparta'da ikamet ettiği dönemde kaldığı ev günümüzde Bediüzzaman Said Nursi Evi olarak, Eğirdir ilçesinin Barla kasabasında ikamet ettiği döneme ait olan ev ise Barla Bediüzzaman Said Nursi Kültür Evi olarak faaliyet göstermektedir.

İlgili film ve biyografiler

  • Hür Adam
  • Allah'ın Sadık Kulu
  • Tarihçe-i Hayat, Bediüzzaman Said Nursi
  • Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi, Necmeddin Şahiner, Yeni Asya Yayınları
  • Arşiv Belgeleri Işığında Bediüzzaman Said Nursi ve İlmi Şahsiyeti (1,2,3,4,5), Ahmet Akgündüz
  • Çizgilerin Diliyle Bediüzzaman Said Nursi
  • Bediüzzaman Said Nursi, Necip Fazıl Kısakürek
  • Son Devrin Din Mazlumları, Necip Fazıl Kısakürek
  • Dar-ül Hikmet-ül İslamiye, Diyanet Vakfı yayınları
  • Bediüzzaman Said Nursi / Hayatı Tefekkürü Mücadelesi, Yavuz Bahadıroğlu, Nesil yayınları
  • Zindanda Şahlanış, Yavuz Bahadıroğlu
  • Mufassal Tarihçe-i Hayat, Abdülkadir Badıllı (3 cilt)
  • Risale-i Nur Müellifi Bediüzzaman Said Nur - Hayatı, Eserleri, Mesleği / Eşref Edip
  • Nurculuğun Tarihçesi / Medeniyet-i İslamiyye, Muhammed Sıddık Şeyhanzade, Tenvir Neşriyat

Kaynakça

Notlar

Özel

Genel

<references group="lower-alpha" />

Dış bağlantılar

Orijinal kaynak: said nursî. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.

Footnotes

  1. Müküslü Hamza, "Bedîüzzaman Saîd-i Kürdî’nin Tercüme-i Hâlinden Bir Hülâsadır", 1918. aktaran: risaletashih.com

  2. No:13

  3. İki Mekteb-i Musîbetin Şehâdetnâmesi yahud Divan-ı Harb-i Örfî ve Said-i Kürdî, 1912. Aktaran: Divan-ı Harb-i Örfi (Asar-ı Bediiyye)

  4. Tarihçe-i Hayat | Üçüncü Kısım: Eskişehir Hayatı | s. 202: "Adalet noktasından tarafgirlik fikrini verip, adaletin mahiyetini zulme çeviren, hakkımda sarf edilen bir tabirdir ki, Isparta’da ve burada bazı isticvablarda ismim Said Nursî iken, her tekrarında "Said Kürdî" ve "Bu Kürd" diye beni öyle yad ediyorlar. Bununla, hem ahiret kardeşlerimin hamiyet-i milliyelerine ilişip aleyhime bir his uyandırmak, hem mahkeme ve adaletinin mahiyetine bütün bütün zıt ve muhalif bir cereyan vermektir."

  5. 4. Sadık Albayrak, Son Devrin İslam Akademisi, İstanbul 1972, s. 198.

  6. Tarihçe-i Hayat | Birinci Kısım: İlk Hayatı | 30

  7. Zehra Yayıncılık, "Bediüzzaman Said Nursi", zehrayayincilik.com (erişim: 14.04.2017)

  8. Tarihçe-i Hayat | Birinci Kısım : İlk Hayatı | 45 ve Münazarat | İfâde-i Merâm ve Uzunca Bir Mâzeret | s. 30: "Fünun-u cedideyi, ulûm-u medaris ile mezc ve derc; ve lisân-ı Arabî vâcip, Kürdî câiz, Türkî lâzım kılmak."

  9. Abdülkadir Badıllı, Bediüzzaman Said Nursi: Mufassal Tarihçe-i Hayatı, 1990, C.1, s. 142

  10. Abdurrahman Nursi, Bediüzzaman’ın Hayatı, 1993, s. 45

  11. TDV İslam Ansiklopedisi, cilt: 35, sayfa: 565

  12. ZB., 325/115

  13. İttihad-I Muhammedi Fırkası (Fırka-i Muhammediye) 1909, İstanbul. Kurucu ve Yöneticileri: "...Bediüzzaman Saidi Kürdi...", TBMM, Siyasi Partiler (erişim: 14.04.2017)

  14. http://www.radikal.com.tr/yazarlar/oral_calislar/said_i_nursi_ataturk_ve_vana_universite-1113904 .

  15. Necmeddin Şahiner. Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi, Yeni Asya Yayınları.

  16. No:41/ 36

  17. İslam Ansiklopedisi, cilt: 35, sayfa: 566

  18. Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasal Partiler

  19. Kürtçülük, 1787-1923, Bilal Şimşir

  20. Mustafa Nezihi Polat, Mülâkat, Erzurum 1964, s. 30-34

  21. Necmeddin Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî, İstanbul 1979, s. 214-216.

  22. Tunaya, Tarık Zafer, Türkiye'de Siyasal Partiler, Hürriyet Vakfı Yay., İstanbul, 1988, cilt 2, s.182.

  23. 45. Necmeddin Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi, İstanbul 1994

  24. Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lahikası, 1994, s. 439.

  25. Abdülkadir Badıllı, Bediüzzaman Said Nursi: Mufassal Tarihçe-i Hayatı, İstanbul 1990, C. 1, s. 457

  26. Din Işığı Altında Nurculuğun İçyüzü, Faruk Güventürk, Okat Yayınevi, İstanbul 1964.

  27. Ağcakulu, Ali (2017) Said Nursi'nin Siyaset Teorisi veya İslam Siyaset Düşüncesinde Reform. İstanbul:Çıra Yayınları, s. 449-450

  28. Ali B. Hüsameddin el-Muttaki, Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Âhir Zaman, s. 88

  29. Suyuti, el-keşfu an mücavezeti hazihil ümmeti el-elfu, el-havi lil fetavi, Suyuti. 2/248

  30. Ruhul beyan. Bursevi. (Arapça) 4/262

  31. Ahmed bin Hanbel, Kitâbu’l-ilel, s. 89

  32. Buhari, 9:125, 162; Müslim,1:137

  33. Kastamonu Lahikası, s.26

  34. TDV İslam Ansiklopedisi, Mehdî, yazar: Yusuf Şevki Yavuz

  35. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1033412

  36. http://www.radikal.com.tr/yazarlar/hakki-devrim/evliya-celebi-atti-mi-dersiniz-682174/

  37. Said Nursî, Mektûbat, s. 171, Envâr Neşriyât, İstanbul: 2010. Evliya Çelebi'nin eserinde Osmanlı alfabesiyle alıntıladığı o âyette geçen kelimeler; "ايتون Bir oğlan", "ازربيون İbrahim neslinden ola", "پروفتون Peygamber ola", "لوغسلين yalancı olmaya", "بنت onun", "افزولات doğum yeri Mekke ola", "كه كالوشير salihlikle gelmiş ola", "تونومنين onun mübarek adı", "مواميت Mevamit ola", "اسفدوس ona uyanlar", "تاكرديس bu dünyânın mâliki olalar", "بيست بيث ve o dünyânın mâliki olalar" Said Nursî, mevamit kelimesinin sırasıyla Muhammed ve Memed kelimelerinden tahrif edildiğini savunur.

  38. Evliya Çelebi; Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi; 3. Kitap, 1. Cilt, s. 140-141 vd.; hazırlayanlar, Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı; Yapı Kredi Yayınları; 3. Baskı, İstanbul: Haziran 2012; ISBN 978-975-08-1101-1.

  39. Hazret-i Gavs tavuğa demiş: "Kum biiznillâh!" O pişmiş tavuğun kemikleri toplanıp tavuk olarak yemek kabından dışarı atıldığını, mutemet ve mevsuk çok zatlardan, Hazret-i Gavs gibi kerâmât-ı harikaya mazhariyeti dünyaca meşhur bir zâtın bir kerameti olarak, mânevî tevatürle nakledilmiş. https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/lemalar/on-dokuzuncu-lem-a/145

  40. [http://webcache.googleusercontent.com/search?q=cache:Xdo31QnmXdcJ:http://www.risale-inur.org/yenisite/moduller/risale/index.php%3Ftid%3D185%2Bsaid+nursi+%C5%9Feriat+divan%C4%B1+harbi+%C3%B6rfi&hl=tr&gbv=2&gs_l=heirloom-serp.3...15906.24141.0.24953.18.18.0.0.0.0.562.1454.4-2j1.3.0...0.0...1c.1.wMlPvv3pai0&ct=clnk] Divanı harbi örfi

  41. Hem kadınların on adetten altı yedisi, ya ihtiyardır, ya çirkindir ki, ihtiyarlığını ve çirkinliğini herkese göstermek istemezler. Ya kıskançtır, kendinden daha güzellere nispeten çirkin düşmemek veya tecavüzden ve ittihamdan korkar; taarruza mâruz kalmamak ve kocası nazarında hıyanetle müttehem olmamak için, fıtraten tesettür isterler. Hattâ dikkat edilse, en ziyade kendini saklayan, ihtiyarlardır. Ve on adetten ancak iki üç tanesi bulunabilir ki, hem genç olsun, hem güzel olsun, hem kendini göstermekten sıkılmasın

  42. İbn Esir, el-Kâmil, Beyrut 1965, I, 360

  43. Sahihi Buhâri ve Tecridi Sarih Tercümesi, IX, 152

  44. Râzî, XXVI, 165

  45. Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar, 1. Lema

  46. “Mazide nazarî olan bir şey, müstakbelde bedihî olabilir. Şöyle tahakkuk etmiştir: Âlemde meylü’l-istikmal vardır. [Bizde birisi demiştir: Her zerrede temayül ayandır tekâmüle / Her soyda füyuz-u hüveyda-nüma ile / Bir nokta-i kemale şitab üzre kâinat / Ol noktaya teveccüh ile yükselir hayat. —Kahriyat] Onunla hilkat-i âlem, kanun-u tekâmüle tâbidir. İnsan ise, âlemin semerat ve eczasından olduğundan, onda dahi meylü’l-istikmalden bir meylü’t-terakki mevcuttur. Bu meyil ise telâhuk-u efkârdan istimdatla neşv ü nema bulur. Telâhuk-u efkâr ise, tekemmül-ü mebâdiyle inbisat eder. Tekemmül-ü mebâdi ise, fünun-u ekvânın tohumlarını sulb-ü hilkatten zamanın terbiyegerdesi bir zemine ilka ile telkih eder. O tohumlar ise tedricî tecrübelerle büyür ve neşvünema bulur.”

  47. Mektubat, 16. Mektup, s. 66

  48. "Risale-i Nur’da büyük tahrifat", yeniakit.com.tr (erişim: 14.04.2017)

  49. Ekrem Malbat, Bediüzzaman’ın “Kurdî” Kimliği Üzerinde Yapılan Tahrifatlar, hurbakis.net (erişim: 14.04.2017)

  50. Risale-i Nur külliyatında "Kürdistan" kelimesi için arama sonuçları, risaleinurenstitusu.org (online erişim: 14.04.2017)

  51. "Hulefa-i Raşidîn hem halife hem reis-i cumhur idiler. Sıddık-ı Ekber (R.A.) Aşere-i Mübeşşere'ye ve Sahabe-i Kiram'a elbette reis-i cumhur hükmünde idi. Fakat manasız isim ve resim değil, belki hakikat-ı adaleti ve hürriyet-i şer'iyeyi taşıyan mana-yı dindar cumhuriyetin reisleri idiler." Şualar, On İkinci Şua.

  52. Tarihçe-i Hayat, s. 58

  53. 52 Yıl Sonra Said Nursi’nin Mezarında Flaş Gelişme , http://www.bitlisnews.com , Erişim: 21.02.2013

  54. Esas: 1960/1 Hâkim: Özdemir Türker 12096, Kâtip: İbrahim Dedeşah

  55. Kazım Güleçyüz: Yaşadıklarımız, 2004 MGK kararlarının yansımasıdır

  56. Emirdağ Lahikası - II sayfa 126

  57. Said Nursi'nin Mezarının Sırrı, Necmeddin Şahiner

  58. Said Nursi, Lemaat

  59. Bu şuhur-u mübarekede, Nurcuların şirket-i mâneviyesine inşaallah pek çok kudsî servet girecek. Her bir Nurcu, binler lisanla ve yüzer kalemle çalışacak gibi kâr kazanacak. Emirdağ Lahikası 1, Mektup No: 108, s.1747

Kategoriler